Sayfalar

Hamlet - William Shakespeare

- hamlet
kötü işler gömülse de yerin dibine
çıkar bir gün insanların gözü önüne.

- polonius
şu öğütlerimi de yaz kafana:
düşüncelerinin ağzı dili olmayacak;
aşırı hiçbir düşüncenin ardına düşmek yok;
teklifsiz ol, bayağı olma;
dostların arasında denenmiş olanları
çelik halkalarla bağla yüreğine.
ama her zıpçıktı, acemi çaylak arkadaşı da
el üstünde tutup elini kirletme.
kavga etmekten sakın, ama ettin mi de
öylesine et ki korksunlar senden.
herkese kulağını ver, sesini verme.
herkese akıl danış, kendi aklını sakla.
kesenin elverdiği kadar iyi giyin.
zengin ama gösterişsiz olsun giydiğin.
çünkü kıyafet insanın mihengidir çok kez:
..
her şeyden önce de kendi kendinle doğru ol
o zaman, gece gündüze varır gibi,
sen de aldatmaz olursun kimseyi.
güle güle. dualarım öğütlerim seninle olsun.

..
yürek ne yeminler ettirir dile, bilirim.
bu alevler, kızım, çok parlar az ısıtır;
daha tutuşurken sönüverir:


- hamlet
bir damla kötülük en soylu varlığı
lekeler ve yıkar bile bazen.
..

"göklerin kızı, ruhumun tapınağı
güzelliklerin en güzeli ophelia
olmadı, bayağı kaçtı bu söz,
güzelliklerin en güzeli, olmayacak söz."

"inanma istersen yıldızların yandığına,
güneşin döndüğüne inanma,
doğrunun ta kendisini yalan bil,
ama seni sevdiğime inan ophelia.
canım ophelia, beceriksizim şiir yazmakta,
içimdekini kalıba dökme sanatım yok,
ama çok, her şeyden çok seviyorum seni,
inan bana ve tanrıya emanet ol.
canı teninde kaldıkça sevginle yaşayacak:
hamlet."

- birinci oyuncu
"yıkıl, yıkılası felek! ey tanrılar, birleşin,
alın elinden gücünü, kırın çarkını, tekerini!
atın dingilini yüce gök katlarından
cehennem zebanilerinin çukuruna!"
..
tanrılar bile görselerdi onu,
duysalardı acı çığlıklarını,
ölümlülere biraz olsun acıma varsa içlerinde,
sarsılıp tanrısal yürekleri,
yaşarırdı göklerin ateşten gözleri."

hamlet
oyuncalar , çağımızın özeti, kısacık tarihidir onlar.

polonius
sık sık işlediğimiz bir günah bu,
örnekleri tümen tümen,
melek yüzü, din iman kisvesi takınıp
şeytanı bile kafese koyabilir insan.

- hamlet
var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
düşüncemizin katlanması mı güzel,
zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
yoksa diretip bela denizlerine karşı

!!
dur, yeter! demesi mi?
ölmek, uyumak sadece! düşünün ki uyumakla yalnız
bitebilir bütün acıları yüreğin,
çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
çünkü o ölüm uykularında,
sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
!!
kim dayanabilir zamanın kırbacına?
zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
sevgisinin kepaze edilmesine,
kanunların bu kadar yavaş
yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
kötülere kul olmasına iyi insanın
bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
kim ister bütün bunlara katlanmak
ağır bir hayatın altında inleyip terlemek.
ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
ürkütmese yüreğini?
bilmediğimiz belaları atılmaktansa
çektiklerine razı etmese insanı?
bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
yürekten gelenin doğal rengini.
ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
yollarını değiştirip bu yüzden.
bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.

- ophelia
ne demek bu efendimiz?

- hamlet
şu demek ki, doğru sözlü güzel yüzlüyseniz, doğruluğunuzun güzelliğinizle hiçbir alışverişi olmamalı.

- ophelia
güzelliğin doğruluktan daha iyi arkadaşı olabilir mi?

- hamlet
olur ya! çünkü doğruluğun gücü güzelliği kendine benzetinceye kadar, güzelliğin gücü doğruluğu bir kahpeye çevirebilir. olmayacak bir şeydi bu eskiden, ama şimdiki zamanda oluyor, görüyoruz. sizi gerçekten sevmişim bir ara.

- hamlet
gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer: oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.

- hamlet
bak bana! şu seven yüreğim benim,
dilediğini kendi seçmeye başlar başlamaz,
insanları birbirinden ayırt etmesini bilir bilmez
çözülmez bağlarla bağlandı sana.

- batista
kadınlar ne kadar severse o kadar korkar.
sevgileri de kuşkuları da varsa aşırı var.

- hamlet
ya, gördünüz mü! düşünün ne kadar küçük görüyorsunuz beni. çalmaya kalkıyorsunuz beni. perdelerimi bilirmiş gibi davranıyorsunuz. sırlarımı üfürmek istiyorsunuz yüreğimden; en yüksek, en alçak sesleri çıkarmak istiyorsunuz benden. oysa şu çalgıyı, içi güzelim seslerle dolu, şu ufacık çalgıyı, bilmem, beceremem diyorsunuz söyletmesini. allahtan korkun, bu düdükten daha mı kolay beni öttürmek? dilediğiniz çalgıya benzetin beni, kırın koparın tellerimi perdelerimi, bir tek ses çıkaramazsınız benden.

..
alışkanlık bir canavardır gerçi,
bütün duyguları yiyip bitirir;

..
öyleyken, hayvanca bir unutkanlıktan mı,
yoksa korkakça bir dürüstlükten mi nedir,
fazla ölçüp biçiyorum yapacağım işleri.
kılı kırk yaran bu duraklamanın,
dörtte biri akıl, dörtte üçü korku.
..
büyük sebepler olmadıkça kımıldanmamak
gerçek büyüklük sayılmaz, işe şeref karıştı mı,
hiç uğruna kavga çıkarmaktadır büyüklük daha çok.

- kraliçe
öyle bozuk ki içim, günahın özü gibi öyle bozuk ki.
her küçük olay bir büyük felaketin
öncüsü gibi geliyor bana.
öyle sersemce kuşkulu oluyor ki suçlu insan
kendi kuyusunu kazıyor korkusuyla.

- hamlet
iyi biliyorum diyemem, çünkü onunla değer yarışına girmiş olurum. başkasını iyi bilen kendini de iyi biliyor demektir.


- hamlet
sakın ha! kötü fallar umurumda değil benim. serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. şimdi olacak bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa, bugün olmaz. bütün mesele hazır olmakta. madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar. ne olacaksa olsun!


20 eylül 18
ankara

sevgi soysal - tante rosa

- insanları sevmemeye başladı mı insan, insan gibi yaşamayı da sevmemeye başlıyor, insan gibi çalışmayı, kazanmayı, yemeyi, içmeyi, sevişmeyi, ölmeyi.

- her yeni aşka, yeni bir aptallıkla başlarsan sonunda orospudan beter olursun. o bile olamazsın.
aşkı tadabilmek gibi satabilmek de beceri ister.

- önemli olan istektir, hiçbir istek diğerinden soylu değildir.

- aşkın da örgütlenmesi, haklarının savunulması gereken bir şey olabileceğini düşündü, tante rosa.

- pırıl pırıl üşüyor tante rosa.

- her insan özelliklerini elinden kaçırmamayı bilmeli.

- tante rosa bütün kadınca bilmeyişlerin tek adıdır.

- tante rosa yanlışı verilen addır.


27 eylül 2017

tante rosa, insanın kalbinin bir köşesinde sıcacık kalan, tanıştığına insanı memnun eden bir kadın.


haruki murakami - sınırın güneyinde, güneşin batısında

-sessiz bir köşedeki bir restoran masasındaki rezerve işareti gibi, o özel yeri şimamoto'ya ayırmıştım.

- peki ne var orada, güneşin batısında?
bilmiyorum. belki hiçbir şey. veya bir şeyler. en azından sınırın güneyindekinden farklı bir şey.

- kendi etrafına benim inşa edebileceğimden çok daha büyük bir savunmak duvarı örmüştü.

- gülüşü, sorun yok der gibiydi.

- arzularım şüphelerime üstün gelmişti.

- kimin, ne zaman geri döneceğini bilemezsin.

- izumi daima bana, uzanıp keyfinize baktığınız bir pazar sabahı hissini vermişti.

- yine de hiçbir şey yaratamamanın ne kadar boş hissettirdiğini bilemezsin.

- deja vu'nun tersi bir duygu. etrafımdakileri daha önce de gördüğümü değil, ileride göreceğime dair bir önsezi.

- hayatın akışında ufacık bir kayma olsaydı şuanda bedeni kollarımın arasında olmayacaktı.

- tıpkı insanlarda olduğu gibi, barlarında yalnız kalma ve değişme zamanları vardır.

- belli bir şekilde algıladığımız olaylar ne dereceye kadar göründükleri gibidir ve bu olaylar ne dereceye kadar biz onları öyle adlandırdığımız için öyledir, bilmek mümkün değildir.

- ' korkuyorum' dedi. 'bu aralar kendimi kabuksuz bir salyangoz gibi hissediyorum.'


21 haziran 2016


melih cevdet anday - raziye

- sevdalanmaya gidiyormuşum meğer..

- sakladığı, istemeden olsun sonraya bıraktığı bir şeyi yoktu,
deniz gibiydi, ne yandan bakarsan bak, deniz, öncesi sonrası olmayan.

- ben..ben acımayı, kendine acındırmak kadar aşağılık bulurum.

- vicdanı tanımayan ilkçağ, bugünün sahteci vicdanından daha soylu insan yaratmıştı.

- dayım, 'merakın, ilginin sınırı olmamalı,' dedi. 'yoksa yaşamak çekilmez duruma gelir. kafa dediğin dinlenmemeli, dinlenmemek üzere yaratılmıştır o. düş dediğin nedir? biz uyurken bile çalışan kafa değil mi? biz, kafamızın gerisinde durduğumuz için geriyiz, başka bir şeyden değil. yoksa şu böcek bilgini ile alay etmek çok kolay olur. sen cuvier adının duydun mu?'

- aşk bir çabanın sonucu olamaz, başımıza gelir ancak.

- insan düşündüğünün üstüne tek başına atılmalıdır.

- ayrıntılarını bilmediğim, bilemeyeceğim bir varlıktı o, ama seveceğim, hiç unutmamacasına seveceğim bir varlık. bu da bir gerçek değil mi?
kim anlayarak sevmiştir? vedia anlaşılmasına gerek olmayan, varlığı yeterli bir nesne gibiydi.

- vedia ise amaç nedir bilmiyordu, düş de kurmuyordu. onun düşü, yaradılışının kökenindeydi. doğa onda düş kurmuştu.

- yaşamın kanatlı olduğu bir dünyanın kızıydı o.

7 ağustos 2015
kargıcak , muğla

stefan zweig - bilinmeyen bir kadının mektubu

- karanlıkta gözlerimi açtığımda ve seni yanımda hissettiğimde, yıldızların üzerimde olmadığına hayret ettim, gökyüzü öylesine yakınımdaydı - hayır, asla pişman olmadım sevgilim, o saatlerden ötürü asla pişmanlık duymadım.

- bana gelince, ben artık tanrı'ya inanmıyorum ve ayin istemiyorum, ben yalnızca sana inanıyorum, yalnızcı seni seviyorum ve yalnızca sende biraz daha yaşamaya devam etmek istiyorum..

13 temmuz 2016

trevanian - şibumi

- 'şibumi mi efendim?' nicholai bu kelimeyi biliyordu ama yalnızca bahçelerin düzenlenmesine, mimariye ilişkin anlamıyla biliyordu. azımsanan alçakgönüllü güzellik anlamıyla. ' bu kelimeyi hangi anlamda kullanıyorsunuz efendim?'
 'herhalde belirsiz bir anlamda, üstelik yanlış olarak kullanıyorum. ya da bana öyle geliyor. anlatılmayacak bir niteliği tarif etme çabası. bildiğin gibi şibumi, sıradan, olağangörünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır. şöyle düşün:
o kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. o kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. o kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. ifade dolu bir sessizlik demek. kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçakgönüllülük demek. sanatta şibumi zarif bir basitliği ifade eder. buna sabi denir. felsefedeyse kendini wabi olarak gösterir. büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. bir insanın kişiliğindeyse..nasıl söylenmeli..hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? onun gibi bir şey.
 insan şibumiyi elde etmez. ancak onu..keşfeder. bunu yapabilen pek az sayıda üstün nitelikli insan vardır.
yani insan şibumi düzeyine gelmek için çok şey mi öğrenmeli?
 daha çok, bilgilerden geçip basitliğe varmak gerek.


- geçmiş denilen şey, gelecekten arındırıldığı anda bir yığın önemsiz ayrıntı haline geliyordu. içinde organik hiçbir şey kalmıyordu. güçlü olan, acı veren hiçbir şey.


bay hel ve yakın arkadaşı le cagot'un keşfi olan mağaranın haritası




bay hel ( çokkalp )

24 ağustos 2018


oscar wilde - dorian gray'in portresi

- ressam, ben de onların bu yönünden tiksiniyorum! diye bağırdı. sanatçı dediğin güzel şeyler yaratmalı, ama bunlara kendi özel yaşamından hiçbir şey katmamalı.ama öyle bir çağda yaşıyoruz ki herkes sanata bir tür özyaşamöyküsü gözüyle bakıyor. soyut güzellik duyusunu yitirmişiz.

- Aşka sadık olanlar aşkın yalnızca uçarı yönlerini bilirler; aşkın trajedilerini bilenlerse vefasızdırlar.

- insanların duygularını düşüncelerinden çok daha zevkli buluyordu lord henry. kişinin kendi ruhu ve dostlarının duyguları: hayatta insanı saran konular bunlardı işte.

- arada güzelliğin yüzeysel olduğunu söyleyenler çıkar. ama hiç olmazsa güzellik düşünce kadar yüzeysel değildir. benim gözümde güzellik mucizeler mucizesidir. görünüşe göre yargıda bulunmayanlar yalnızca sığ kişilerdir. dünyanın gerçek gizemi görünmeyen değil, gözle görünendir..

- sevgili yavrum, ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar. onların vefa, sadakat diye adlandırdıkları şeyi ben, ya alışkanlığın verdiği rahatlığı ya da hayal gücünün yokluğuna bağlarım.

- çağı etkiyelen ilkeler değil kişilerdir.

- ikinci sınıf bir sone kitabı yayınlatmış olmak insanı resmen dayanılmaz yapmaya yeter. bu adan yazamadığı şiiri yaşar. ötekilerse, yani gerçek şairler hayatta gerçekleştirmeyi göze alamadıklarını şiir olarak yazarlar.

- kimileyin sanatın, özellikle de yazın sanatının etkisiyle olurdu bu; çünkü yazın sanatı tutkularla ve zihinle doğrudan doğruya haşır neşirdir.

- deneyim denen şey etik yönden bir değer taşımıyordu. insanların hatalarına verdikleri bir addan ibaretti.
şu var ki, deneyimde itici güç yoktu. oynadığı etkin rol vicdanın rolü kadar önemsizdi. ortaya koyduğu tek gerçek, geleceğimizin de geçmişimize eş olacağıydı; bundan önce bir kez, tiksinerek işlediğimiz günahı bundan böyle birçok kez işleyecektir, hem de seve seve.

- kız onu dinlemiyordu bile. tutkusunun zindanı içinde özgürdü.

- james arada bir yabancının meraklı bir bakışını yakaladığı zaman yüzünü asıyordu. kendine bakılmasını hiçi sevmezdi, bu, dahilere ileri yaşlarında gelen, olağan insanlarınsa hiç yakalarını bırakmayan bir şeydir.

- akhilleus heykeli

- evet, dorian, her zaman seveceksin beni. çünkü ben senin işlemeyi göze alamadığın tüm günahları simgeliyorum.

- basil'in ona beslediği aşkta -çünkü gerçekten aşktı bu- asil ve ruhsal olmayan hiçbir şey yoktu. güzelliğe karşı duyulan salt fiziksel hayranlık değildi bu. böyle bir hayranlık duyulardan doğar ve duyular yorulduğu zaman da ölür. yok, bu michelangelo'nun tatmış olduğu türden bir aşktı, montaigne'in winckelmann'ın, sizzat shakespeare'in tatmış olduğu türden.

- sanki tüm dünya günahları, nefis giysilere bürümüş, flütlerin tatlı ezgisine ayak uydurarak gözlerinin önünde dilsiz bir geçit töreni yapıyorlardı.

- belki de her kıvançta, tıpkı zevkte olduğu gibi, zalimliğin bir payı vardır.

- insanoğlu, kendinden daha güçlü biri görünen -ve kendinden daha aşağı düzeydeki yaşam türleriyle paylaştığının bilincinde olduğu- tutku ve duyulara karşı doğal bir ürkü güdüsü besleyegelmiştir.

- ne var ki tutku ve heyecanlardan vazgeçilmesini gerektiren hiçbir kuram ve düzen benimsenmeyecekti.

- antinomianism akımı : ahlaki yasaların reddi

- yaşam konusundaki hiçbir kuram ona yaşamın kendisi kadar önemli gelmiyordu. düşünsel kuramların, eylem ve deneyimden koptukları zaman ne denli çorak kaldıklarının iyice ayırdındaydı.

- tannhauser

- süleyman tası öfkeleri yatıştırıyor, sümbül taşı uyku veriyor, ametistse şarabın dumanlarını dağıtıyordu.

- kimi zaman da, günahın çekiciliğinin yarısını oluşturan o bireysellik gururuna kapılarak, aslında kendisinin hak ettiği yükü taşımak zorunda olan o biçimsiz hayalin karşısında gizli bir kıvançla gülümsüyordu.

- belden aşağısı at olan santorlar : at insan

- günah kişinin yüzüne yazılan bir şeydir. gizli tutulamaz.

- kişiyi arkadaşlarının üzerindeki etkisiyle ölçmeye hakkımız vardır.

- dorian 'her birimiz cenneti de cehennemi de içimizde taşıyoruz, basil' dedi.

- belki de insan rol yapmak zorundayken, olduğundan da rahat görünür.

- derler ki tutku kişinin düşüncelerini çember gibi çevirip gene başladığı noktaya getirirmiş.

- tanımlamak kısıtlamaktır.

- karmaşık ve gergin huylu kişiler hep böyledir. çok güçlü olan duyguları ya incitir ya da eğilir. ya öldürür ya da ölür. sığ hüzünler, sığ aşklar uzun ömürlüdür. büyük aşklar, büyük üzüntülerse kendi büyüklüklerinin kurbanı olurlar.

- dünyada tek feci şey can sıkıntısıdır dorian.

- lord henry, bilmek her şeyin sonu olur. çekici olan bilememektir. sis her şeye harika bir güzellik katar, dedi.

-  lord henry, aşırıya kaçtığın zaman her şey zevk olup çıkar, diye güldü. yaşamın en önemli gizlerinden biridir bu. zaten bana sorarsan cinayet işlemek her zaman hatadır. insan, yemek sonrası söyleşilerinde konuşamayacağı hiçbir şey yapmamalıdır.

- ceza girmekte kişiyi arındıran bir şey vardı. insanın adil bir tanrıya yönelttiği dua, 'günahlarımız bağışla' değil de,  'hatalarımız için bize ceza yolla', olmalıydı.

ahh dorian (kalp)
3 eylül 2017